ÖNEMLİ!!! BLOĞUMUZ www.siddetsizlik.org SİTESİ ÜZERİNDEN GÜNCELLENEREK DEVAM ETMEKTEDİR!

Şiddetsizlik, şiddetsizlik antrenmanları ve yöntemleri üzerine gerekli bilgilere, dokümanlara, makalelere bu siteden ulaşabilirsiniz.

MAKALELER - 2: Şiddeti dışlayan eylem; Sivil İtaatsizlik


Gandhi; şiddet, yalan ve haksızlığı aynı şey olarak gördüğünden, zafere ulaşmanın tek yolunun, şiddete başvurmamak olduğunu savundu. Onun mücadele ilkesi, düşmanı mahvetmek değil; ama zaferi kazanmaktı.


Ülkemizdeki sorunların demokratik yollardan çözümü için insanlarımız sokaklara dökülürken, böylesi durumlarda dünyanın başka yerlerinde neler yapılmış olduğunu araştırma gereği duyduk. Konuyla ilgili pek çok örnekle karşılaştık; ama koşulların benzerliği nedeniyle, tarihe damgasını vurmuş üç liderin şahsında -Gandhi, Marcos, Mandela- yaşanan pratiği, üç gün boyunca aktaracağız.

Bugün, barış kampanyalarında en önemli yeri kaplayan sivil itaatsizliği ve bunun en önemli örneklerini ele alıyoruz. Nitekim bağımsız Hindistan'ın kurucusu Mahatma Gandhi'nin, yaşamı boyunca önderlik ettiği eylemler, -bir zamanlar üzerinde güneş batmayan- İngiliz İmparatorluğu'nu bile dize getirmeyi başarmıştı.

Yarınki konuğumuz, Zapatistaların Komutan Yardımcısı Marcos olacak. 1994 yılının ilk günlerinde başlattığı isyan ile ülkedeki 70 yıllık Kurumsal Parti iktidarını devirip, sorunun çözümü için adım atan Meksika Devlet Başkanı Vincente Fox'la görüşmek üzere başkent Mexico City'ye doğru iki haftalık bir yürüyüş düzenlemişti.

Güney Afrikalı lider Nelson Mandela'nın da uzun yıllar süren ada mahpusluğu ardından, ülkenin makus talihini değiştirmesi, tüm dünyada büyük sevinç yaratmıştı. Güney Afrika'nın ırkçı geçmişi, Afrika Ulusal Kongresi yapılanması, bir adada 27 yıl süren mahpusluk, "Mandela'yı Serbest Bırakın!" kampanyası ve Devlet Başkanlığı'na kadar giden özgürlük günlerini üçüncü gün ele alacağız.

Henry David Thoreau, 1846 yılında "kelle vergisi"ni ödemeyi kabul etmediği için bir geceliğine cezaevine girdi.

Thoreau, "kelle vergisi"ni ödemesini isteyen yerel polis Sam Staples'in bu isteğini yerine getirmedi. Thoreau, vergisini ödememesini "bir ilke sorunu" olarak açıklayarak, vergi ödeyerek köleci bir devletin işini kolaylaştırmak istemediğini belirtti. Yasaları uygulamak zorunda olduğunu anlatan Staples'e önerisi de şöyle oldu: "Olup bitenden hoşlanmıyorsan, istifa et!"

Thoreau'nun amacı, tutuklanarak içeri girmek ve böylece dikkatleri kölelik karşıtı harekete çekebilmekti.

Ancak bir gece cezaevinde kalan Thoreau'nun borcu, bir yakını tarafından ödendi ve Thoreau serbest bırakıldı. Thoreau'nun gelişmeler karşısındaki tavrı aslında değişmemişti. Vergi borcunu kendisi ödemediği için cezaevinde kalmasının hakkı olduğunu söyledi. Ancak "çıkmazsa, zorla çıkartılacağı" yanıtını alınca, mecburen dışarıya çıktı.

Thoreau, cezaevinden çıktıktan sonra, eylemlerini ve cezaevine giriş öyküsünü konferanslarla anlattı. Bu anlatılar, daha sonra "Resistance To Civil Government" (Sivil Hükümete Karşı Direniş) başlıklı bir manifestoya dönüştü. Bu manifesto, Türkçeye de, "Sivil İtaatsizlik" ismiyle çevrildi.

İtaatsizlik manifestosu
Thoreau, manifestosunda, "Şu söze bütün yüreğimle katılıyorum: En iyi yönetim, en az yönetendir. Ancak kendilerini 'yönetimin tümüyle ortadan kalkması için uğraşanlar' olarak isimlendirenlerden farklı olarak, yönetimin ortaya çıkmasını istiyorum" diyordu.

"Tek bir namuslu kişi Massachusetts eyaletinde köle kullanmayı bırakarak bu ortaklıktan çekilse, bu nedenle de cezaevine kapatılsa, Amerika'da köleliğin kaldırılmasıyla sonuçlanır bu; çünkü ilk girişimin belirsiz olup olmamasının önemi yoktur. Herhangi birini haksız yere cezaevine tıkan bir yönetim de, doğru kişinin bulunması gereken yer de, bir cezaevidir...

Bütün doğru insanları cezaevinde tutmak ya da köleliği kaldırmak seçenekleri söz konusu olursa, devlet hangisini seçeceği konusunda duraksamayacaktır."

"Kendimi, şöyle bir devlet düşleyerek avutuyorum: Sonunda bütün insanlara karşı doğru olmayı gözeten, bireye sanki komşusuymuş gibi davranan bir devlet! Bu tür meyveler veren, bu meyvelerin olabildiğince çabuk olgunlaşıp dökülmeleri uğruna sıkıntı çeken bir devlet! Böylesi bir oluşum, daha yetkin, daha parlak bir devletin yolunu açacaktır. Gel gelelim böylesi henüz ortalıkta yok."

Nasıl olmalı?
Bir eylemi sivil itaatsizlik olarak nitelememize yol açan unsurlar şöyle sıralanabilir:

1- Şiddetten Arınmışlık:
Şiddet, sivil itaatsizlikle kesinlikle bağdaşmaz. Kişilere (veya geniş anlamda canlılara) ya da eşyaya bilinçli olarak zarar vermeyi hedefleyen, dolayısıyla şiddet içeren bir eylem, sivil itaatsizlik kavramı dışında kalmaktadır. Bu anlamda, sivil itaatsizlikte eyleme katılanlar, şiddet uygulamaktansa, şiddete maruz kalmayı tercih eden bir bilinç düzeyindedir.

2- Evrensel Kabul Gören Hukuksal Değerler ve Toplumsal Etik Yoluyla Motivasyon:
Sivil itaatsizlik, üzerinde uzlaşılmış, bir çoğu uluslararası metinlerde kabul görmüş evrensel hukuki değerlerin (temel hak ve özgürlükler, çevre, hayvan hakları gibi) ve/veya toplumsal etiğin ilkelerinin ihlal edildiği kaygısıyla harekete geçmeyi gerektirir. Buna bağlı olarak, kişisel menfaat hedefli eylemler, kavramın dışında kalır.

3- Yaptırıma Katlanma:
Sivil itaatsizlik olarak nitelenebilecek bir eyleme katılanlar, bu protesto eylemiyle ihlal ettikleri yasanın yaptırımlarına katlanmakta; bunu göze almakta. Yaptırımlara katlanma, "hukuksal düzene" duyulan bağlılık ve güvenin bir göstergesidir. Zira hedef, hukuksal düzeni dışlayan bir toplumsal yapı (bir tür anarşizm) değil, içeriği evrensel ve etik değerlere göre belirlenmiş bir hukuksal düzendir. Bu nedenle, sivil itaatsizlik oluşturan eylemlerde yaygın bir biçimde görülen "tutuklanma," eylemi destekleyen bir öğe olarak algılanmakta.

4- Yasaya Aykırılık:
Sivil itaatsizlik eylemiyle, yukarıda sözü edilen evrensel ve üstün değerlere dikkat çekme kaygısıyla yasa, bilinçli olarak çiğnenmekte.

5- Aleniyet (Kamuya Açıklık):
Sivil itaatsizliğin bir protesto eylemi olması, onun kamuya açık olmasını zorunlu kılar. Kamuya açıklık, eylemin amacıyla bağdaştığı ölçüde, önceden haber vermeyi, katılıma açık olmayı ve eylemcilerin kendilerini ve kimliklerini saklama kaygısı taşımamalarını içerir.

Danimarkalılar'ın başarısı
II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerce işgal edilen Danimarka'da, Naziler, Yahudileri kolaylıkla ayırt edebilmek için arkasında altı uçlu sarı yıldız bulunan giysiler giymeye mecbur etti. Danimarka halkı, Yahudilere karşı çıkarılan bu yasayı kabullenmedi. Aralarında kralın da bulunduğu hemen herkes, sırtı sarı yıldızlı giysilerle çıktı sokağa. Danimarka halkının bu tavrı, Yahudilerin tanınmasını da imkansızlaştırdı. Naziler, hareketin lideri olarak gördükleri Danimarka kralını gözetimleri altında tutabilmek için onun çok hasta olduğunu açıklayıp, saraya hapsettiler. Ancak Danimarka halkı, ülkenin hemen her yerindeki çiçekçilere gidip, krala gönderilmek üzere buketler hazırlattılar.

Kısa sürede günlük hayat işlemez duruma geldi. Sonuçta, çiçek taşıdıkları için insanları tutuklayamayan Nazi yönetimi, kralın aniden iyileştiğini bildirmek zorunda kaldı.

Mahatma Gandhi
Hint halkı tarafından "Mahatma" (Büyük Ruh) olarak anılan Mohandas Karamşand Gandhi (1869-1948), içinde olduğu sosyal yapının yasaklamasına karşın, İngiltere'de hukuk öğrenimi yaptı. Afrika'da, 150 bin Hintli'nin esir hayatı yaşadığını gördü. Güney Afrika'da avukatlık yapmaya başlayarak, oradaki Hint topluluğunun daha iyi bir hayat yaşaması için çaba sarfetti. Onları bir araya getirerek, kansız bir zafere ulaştı.

Gandhi, 1915 yılında Hindistan'a döndü. Hindistan, İngiltere'den özgürlüğünü kazanabilme vaadi karşılığında, I. Dünya Savaşı'nda İngiltere'ye 985 bin asker vermişti. Buna rağmen, savaşın bitişiyle verilen sözler unutuldu, özgürlükler daha da kısıtlandı. 1919 yılında Gandhi, bağımsızlık hareketinin başına geçti.

Artık kan dökülmeyecek, ama ülke bağımsızlığa ulaşacaktı. Her türlü faaliyet durduruldu. El sanatlarına dayanan ürünlerin üretilip, satılması için çalıştı.

Gandhi'nin de aralarında olduğu birçok kişi hapse atıldı. 1924'te ağır bir şekilde hastalandı ve hapisten çıkarıldı.

Geleceğin devlet başkanı olacak Nehru'nun da aralarında bulunduğu gençleri destekledi, genel boykotu tekrar başlattı. İşgalciler tarafından yeniden tutuklandı. Bir süre sonra hapisten çıkarıldı, tekrar özgürlük mücadelesine devam etti. 1930'lu ve 40'lı yıllarda yeniden tutuklanarak hapse atıldı; ama ilke ve hedefinden vazgeçmedi. İngiltere, Hindistan'a özerklik verdi, ancak 1947'de Gandhi, halkına gerçek bağımsızlığı kazandırdı.

Gandhi, şiddet, yalan ve haksızlığı aynı şey olarak gördüğünden, zafere ulaşmanın tek yolunun, şiddete başvurmamak olduğunu savundu. Onun mücadele ilkesi, düşmanı mahvetmek değil; ama zaferi kazanmaktı.

ABD'den iki örnek
Amerika Birleşik Devletleri'nde, ırkçılık karşıtları, ırk ayrımı gözeten dükkanlardan alışveriş yapmıyor, bu tip otobüslere binmiyordu.

1960'ların sonuna doğru Amerikan yönetimi, Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonu Muhammed Ali'yi Vietnam'a karşı savaşa sürmek isteyince, efsanevi boksörün şu sözleri çok büyük yankı bulmuştu: "Hiçbir Vietkonglu bana zenci demedi. Bu yüzden onlarla benim bir alıp veremediğim yok. "Bu çıkışıyla birlikte, asker kaçağı durumuna düşmesine ve şampiyonluğunun geri alınmasına rağmen Muhammed Ali, bir kez olsun geri adım atmayarak, inançlarının arkasında durmayı tercih ediyordu.

Hüseyin Aykol