ÖNEMLİ!!! BLOĞUMUZ www.siddetsizlik.org SİTESİ ÜZERİNDEN GÜNCELLENEREK DEVAM ETMEKTEDİR!

Şiddetsizlik, şiddetsizlik antrenmanları ve yöntemleri üzerine gerekli bilgilere, dokümanlara, makalelere bu siteden ulaşabilirsiniz.

TEMEL KAVRAMLAR 3: önyargılar ve düşman portreleri



ÖNYARGILAR VE DÜŞMAN PORTRELERİ


Barışın olmadığı, şiddet ve savaşlarla dolu dünyamızda tekrar tekrar ortaya çıkan bir soru var; “İnsanlar neden birbirlerini aşağılıyorlar, yaralıyorlar ve katlediyorlar? Neden ölüme ve yıkıma sebep oluyorlar?” Bin bir çeşit nedenden biri; anlayışsızlık, kin, saldırganlık ve karşılıklı hedef göstermeye kadar gidebilecek bir ortam yaratan, insanlar arasında uzlaşmayı ve halklar arasında gerçek bir barışı engelleyen, kafalardaki “düşman” portreleridir. Batı dünyasının genel geçer düşman portresi uzun yıllar boyunca “komünizm“ oldu. Türkiye’de geçerli olan düşman portreleri ise “Yunanlılar“, “Kürtler“ ve Türkiye’yi köleleştirdiği ileri sürülen “batı”dır.
Düşman portrelerinin en önemli özelliği, aşırı olumsuz karakteridir ve kimi koşullar altında “düşmanın“, yani bir topluluğun ya da bütün bir halkın imha edilmesini önerir. Siyasi propaganda aracılığıyla düşman, az değerli ya da değersiz gösterilir. Düşman tüm insani özelliklerinden soyutlanır ve karşısında tereddütsüz şiddet kullanımı sağlanır. “Düşman”ın da bir insan olduğu düşüncesi ya bir kenara itilir ya da hiç akla gelmez.
Düşman portreleri çoğu zaman saklı bir şekilde varolan önyargılara dayandıkları ya da pek çok önyargı bir düşman portresinde toplandığı için, önyargıları işlemek önem kazanıyor. Başka halkların “gavur“, “yamyam“ gibi deyişlerle doğrudan aşağılanması, “Çingene“, “Kızılbaş“, “Laz“ gibi sıfatların aşağılayıcı bir tınıyla sarf edilmesi, bir topluluğun tümüne kimi olumlu veya olumsuz nitelikler bahşedilmesi yaygındır. Ailede, okulda, sosyal çevrede ve medyada böyle genelleştirici ifadelerle erken yaşlarda tanışıyoruz. Bu ifadeler çoğunlukla kişinin kendi tecrübelerine, bilgilerine veya söz konusu sosyal ya da etnik toplulukların mensuplarıyla bizatihi tanışmalarına dayanmaz. Konuşmalar, anlatılar, filmler veya deyişler, davranış biçimleri ya da resimler aracılığıyla üretilir, aktarılır ve güçlendirilirler.
Kısmi bir gerçeklik içermekle birlikte, düşman portrelerinde olduğu gibi çoğu zaman abartılan ve hayali yönleri ağır basan önyargılarda da, kimi insan gruplarıyla ilgili bilgilerin, görüşlerin, düşüncelerin ve beklentilerin sorgulanmadan kabullenilmesi söz konusudur. Önyargılar; basitleştirilmiş ve klişeleştirilmiş olan “kafamızdaki resimler“dir ve düşman portrelerinden farkı hem olumsuz, hem de olumlu olabilmeleridir.[1] “Akdeniz insanlarının misafirperverliği“nde olduğu gibi. “Alman turistler“ ya da “Almanya’daki göçmenler“ söz konusu olduğunda, bu şekilde kategorize edilmiş insanların, gruplarına uygun “tipik“ özelliklere ve “tipik“ görünüşlere sahip olmaları beklenir.
Hem düşman portrelerine hem de önyargılara bir insanın tek başına sahip olmaması, fazla sayıda insanla ve hatta bütün bir halkla paylaşılması, sabitleştirilmesi ve yeniden üretilmesi belirleyicidir. İnsanları önyargılara ve düşman portrelerine sarılmaya ve bunları kışkırtmaya iten nedir? “Belinde sopa karnında sıpa“[2] ya da “bar, disko, rock müzik, kısa etek ve seks ahlaki çöküntüdür ‘Türklüğe’ uymaz“[3] gibi ifadeleri neden benimsiyorlar?
Önyargılar ve düşman portreleri psikolojik ihtiyaçları karşılar
Önyargıların ve düşman portrelerinin ardında yatan nedenler çok yönlüdür ve toplumsal düzlemden bireysel düzleme kadar uzanırlar. Bu kadar yaygın olmalarının en önemli nedeni herkes için yararlı olmalarıdır.
Önyargılar, insanlara ve koşullara belirli yerler biçtiğimiz ve içinde ona göre hareket edebildiğimiz bir dünya resmi sundukları için, kişisel görüşlerimizin ve fikirlerimizin özünde vardır.[4] Yeni ya da önceden hesaplanması imkansız durumlarla başa çıkmak, tereddütleri ve belirsizlikleri engellemek için onları kullanırız[5]. Örneğin, her otobüs şoförünü gitmek istediğim yere götürecek mi diye değerlendirmek zorunda kalsaydım, hiçbir otobüse binemezdim. Önyargılar, basit ve çok yönlü kullanılabilecek, algılamamızı kolaylaştıran, karar vermemizi mümkün kılan ve böylece çevre hakkında bilgilerin işlenmesine katkıda bulunan kategoriler oluştururlar. Aynı zamanda, bilgiyi bizzat edinme ve kafa yorma zahmetinden kurtardıkları gibi duygusal yönlenmede ipuçları verirler. Diğer insanlar hakkında düşüncelerimizi, duygularımızı, eylemlerimizi ve böylece tutumumuzun olumsuzluğunu ya da açıklığını belirlerler. Örneğin; ben, dinci görünen Türkiye’deki erkeklerin muhafazakar ve ataerkil olduklarını varsayarak mesafeli davranırım. Eğer bir topluluk düşman ilan edilmişse, ona karşı doğrudan olumsuz tavır almak genel onayı kazanır. Zira düşman portreleri toplumsal ve siyasi düzlemde net olarak dost-düşman kategorileri çizerler[6]; böylece her çeşit şüphe gereksiz kalır ve birey, belirlenmiş bir tutum edinebilir[7].
Bu yönlenme arayışı, düzen ve emniyet ihtiyacıyla yakından bağlantılıdır[8]. Farklılık ve yabancılık korkutmanın yanı sıra öz anlayışa ve özellikle duygulara, düşüncelere ve eylemlere uydurulamadığı için güvensizlik oluşturur. Tereddüt ve huzursuzluk yarattıkları için rahatsız edici bulunurlar. Alışılmış olanı korumak ve sabitlik isteği, meraktan ve dışa açılma arzusundan güçlüdür. Bu yüzden, belli topluluklar veya halklar hakkında kemikleşmiş resimlere ters düşen bilgiler ya hiç algılanmaz ya da bir kenara itilir. Önyargılar ya da düşman portreleri değişim, tutunamama, itibar kaybetme, oto-portrenin çökmesi korkusuyla, yönlendirmeye ve geri püskürtmeye yardım eder.
Düşman portreleri ve önyargılar, korkuların bastırılmasının yanı sıra sosyal kimlik, aidiyet ve “biz“ duygusu ihtiyaçlarını karşılarlar[9]. Birey, bir grup veya toplum içinde varolan resimleri benimsediğinde, uyum içinde olduğunu varsayarak kendini bir gruba, bir topluluğa, bir halka ait hisseder ve dışlanma tehlikesi ortadan kalkar. Diğerlerine karşı görüşler ve duygular genellikle olumsuz, aşağılayıcı nitelikte olduğu için kişi kendini daha “iyi“ bir grubun mensubu olarak yüceltir ve üstünlük hisseder. Kendi tarafına adalet, dürüstlük, güvenilirlik gibi değerler, diğer tarafa da art niyet, tutarsızlık, vb. yakıştırır. Öteki grubu değersizleştirerek grubunun değerini arttırmak, kişinin kendisine biçtiği değere de yansır. Sadece “biz daha iyiyiz“ değil, “ben daha iyilerdenim“ duygusunu yaşatır.
Önyargılar ve düşman portreleri birey için benzeri bir işlevi karşılarlar ama aralarındaki önemli bir fark, düşman portrelerinin yabancı bir grubun mensuplarına karşı aşırı olabilecek dışlama ve reddedişi içermesidir. Düşüncenin yoğun genelleştirilmesi ve basitleştirilmesi sonucu, dost-düşman resimleri içinde hareket etmenin iki belirleyici unsuru ortaya çıkar: Birbirini dışlayan iyilik ve kötülük kategorileri ve ‘dost’un olumlu yönlerinin ‘düşman’ın olumsuz yönlerine dönüştürülmesi. Düşman portreleri “bir kişinin düşünceleri, eylemleri ve dünya görüşü üzerinde adeta diktatörce bir etkiye sahiptir. Bir düşman portresi her şeyi açıklar: Kendi nahoş durumunu, ait olunan grubun veya ulusun sorunlarını, sefaleti, adaletsizliği, barışsızlığı, bir toplumda ahlakın çöküşünü, vs. vs.“[10]
Önyargılar ve Düşman Portreleri Kötüye Kullanılıyor
Önyargıların ve düşman portrelerinin bireysel boyutları, özellikle politik olarak kullanılmaya açıktır. Çeşitli nedenlerden dolayı toplumu yönlendirmek, önyargıları öne sürmek ve gerektiğinde düşman portreleri olarak kemikleştirmek politik olarak yarar sağlar. İç çatışkıları örtbas etmek, kendi iktidarını güçlendirmek, öfke potansiyelini yönlendirmek, rahatsız eden yurtiçi politik grupların itibarını zedelemek, “iç barışı“ sağlamak, ulusal özalgılayışı sabitleştirmek, nihayet bir savaşı meşrulaştırmak bu sebeplerin arasında yer alır.
Slavenka Drakulic, “Sonuna Kadar Tanık Olmak İstiyorum“ adlı günlüğü etkileyici ve dehşet verici bir örnek olarak gösteriyor. Burada Victor Klemperer, Almanya’da 1933’ten sonra Yahudi düşmanlığının adım adım olağan bir düşünce biçimi ve tutum haline gelmesini açıklıyor:
“Küçük şeylerle başlıyor. Örneğin, bazı iş arkadaşları Klemperer’e selam vermeyi kesiyor ve uzaklaşıyorlar. Kimileri ‘durumu biliyorsunuz, zaman zor, bu tehlikeli, ailem var’ gibi nedenler ileri sürüyor. Ardından işini, evini ve vatandaşlık haklarını kaybediyor.”[11]
Yahudiler “bencil“, “para düşkünü“ gibi önyargılara dayanılarak adım adım arkadaş, komşu, meslektaşları için tehlike teşkil eden, insan olarak görülmeye değmeyen ve bu yüzden yok edilebilecek düşmanlara dönüştürüldüler. Soykırımı programlayanlar başlangıçta politikacılar ve ideologlar olduysa da, onu hayata geçirenler sıradan insanlardı. Yahudilere yapıştırılan “düşman” portresi, eylemlerini meşrulaştırıyordu.
Eski Yugoslavya, Ruanda, Çeçenistan ve Türkiye’de yaşananların açıkça gösterdiği; önyargılara dayanan düşman portresinin oluşumunda tek örneğin Almanya tarihi olmadığıdır. Yaşadığımız yere, bu yerin politik koşullarına, varolan tarihi deneyimlere, ekonomik duruma, uluslararası ilişkilerdeki konuma, geçerli kılınan değerlere, coğrafyaya göre yaratılan önyargılar ve düşman olarak beyan edilen toplumsal gruplar ya da halklar da çeşitlilik ve değişkenlik gösterir[12]. Dolayısıyla, önyargılar ve düşman portreleri daima toplumsal tahakkümün genel bağlamına aittir. Ya da Alexander Mitscherlich’in formüle ettiği gibi: “İnsanların sömürüsü genellikle önyargılar aracılığıyla sağlanır.“[13]
Önyargıları ve Düşman Portrelerini Bilince Çıkarmak ve Onlarla Başa Çıkmak
Bu yüzden, önyargıları fark etmek ve bilince çıkarmak, bireysel ve toplumsal özgürleşmenin temel bir parçasıdır. Onları geçersiz kılmak için, kendi köklerini, güçlülüklerini ve zayıflıklarını bilen, özgüvenli ve öz bilinçli insanlar gerekir. Ancak önyargılar ve düşman portrelerinin derin köklerini ortaya çıkarmak ve onlarla yüzleşmek için aşılması zor olan pek çok engel var ve bu engelleri aşmak hiç de kolay değildir.
Cesaret ve özgüven, ilginç ve yeni şeyler keşfetme beklentisi ve bu yola çıkabilmek için güvenli bir ortam gerekir. Aynı şekilde, hepimizde önyargıların doğal olarak varolduğu bilinci de.
Şiddetten arınmışlık antrenmanlarında önyargı çalışması
Şiddetten arınmışlık antrenmanının hedefi, kişilerin kendi önyargılarına ve/veya düşman portrelerine açılmaları, kendi görüşlerinin siyasi veya kültürel koşullandırılmışlığına duyarlı olmaları, bunların grup ve toplum için anlamlarını kavrayıp sorgulamaları, önyargılarla düşman portreleri arasındaki bağı görmeleri ve sonunda, birlikte bunlarla başa çıkmanın yollarını aramalarıdır.
Önyargılar ve düşman portrelerinin kemikleşmiş olmaları ve çok sayıda bireysel ve toplumsal işleve sahip oldukları için, fark etmeyi sağlayan bilgiler tek başına yeterli değildir. Bu “karşı enformasyonlar“ genellikle ya görmezden gelinir, yalan olarak görülür ya da çarpıtılarak kişinin görüşlerine denkleştirilir. Seçici algılamaya ve hazırda bulundurduğumuz dünya hakkında resimlerimizi ve görüşlerimizi kanıtlayan şeyleri aramaya eğilimliyiz. Haklarında önyargılarımız olan insanlarla bir araya geldiğimizde bile, kişiliğimizde kemikleşmiş olan önyargılar katmerlenerek görüşlerimizi etkilemeyi sürdürürler.
Önyargıları ve düşman portrelerini sorgulama cesaretini ve ilgisini geliştirmek için, katılımcıları korkularıyla, umutlarıyla ve beklentileriyle birlikte çalışmaya eklemlemek gerekir. Aksine, genel politik sorgulamalarla, çağrılarla ve davranış kurallarıyla sınırlanan bir çalışmada önyargıların ve düşman portrelerinin gerisinde varolan endişeler ve ihtiyaçlar dikkate alınmaz ve böylece, önyargıları giderebilme olasılığı azalır.
Şiddetten arınmışlık antrenmanlarında, katılımcıların düşünce ve deneyimleri merkeze alınarak bu konuya yaklaşılır. Uluslararası bir antrenmanda katılımcıların kültürel bağlamları arasında “genelde“ mevcut olan önyargıları konu etmek akla yakındır. Böylece, yakınlaşmamızı engelleyen ve farklılıklardan kaynaklanan olası çatışkıların yüzeye çıkarılması ve işlenmesi mümkün olur. Kurulan ilişkiler ve yakınlıklar, karşılıklı önyargıların veya düşman portrelerinin sorgulanmasıyla, çeşitli kültürlerin eşitlik temelinde birlikte yaşadıkları bir dünya ütopyası kısmen yaşanabilir. Bunun ideal bir önkoşulu, insanların gönüllülük temelinde ve birlikte çalışma istemiyle bir araya gelmeleridir. Bu yolla, şiddetten arınmış eylemek için esas olarak görülen bazı tutumlar da oluşabilir[14].
- “Kendime ve karşımdakine açığım.“
- “Kendi sınırlarımı ve ötekinin sınırlarını algılamaya hazırım.“
- “Şimdiye kadarki gelişmem içinde pek çok etki altında kaldım ama yeniden ve yeniden değişebilirim.“
- “Hoşgörülü davranmaya razıyım“.
- “Kendi kimliğimi ve kültürümü korumaya ne kadar hakkım varsa, senin aynı hakkın var.“
Önyargılar ve düşman portreleri ile birey, grup ve toplum arasında köprü kurmak
Şiddetten arınmışlık antrenmanında önyargıları ve düşman portrelerini konu ettiğimizde, bireyler, gruplar ve toplum için karşıladıkları işlevlerden dolayı bu düzlemleri tek tek ve aralarındaki ilişkilerle ele almak gerekir. Önyargıların/düşman portrelerinin bilincine varmanın ötesinde önemli olan, şu soruları iletmektir:
-Neden bu önyargılara sahibim?
-“Benim“ kültürüm hakkındaki önyargılar beni hangi oranda etkiliyor?
-Bunlar nasıl oluştu?
-Birlikteliğimizi ve ortak çalışmamızı nasıl etkiliyorlar?
-Bu grupta onlarla başa çıkmanın hangi imkanları var?
-Önyargılar ve düşman portreleri arasındaki ilişkiler nedir?
-Siyasi çalışmada önyargılarla ve düşman portreleriyle nasıl başa çıkabiliriz?
Aynı anda tüm düzlemlerde çalışmak neredeyse olanaksızsa bile, başarısızlıkları ve hayal kırıklıklarını daha iyi anlayabilmek için de kişisel arka plan ve toplumsal yapılar arasındaki geçişler ve ilişkiler gözden kaçırılmamalı.







* Christiane Mocker ve Jan Brauns tarafından kaleme alınıp, “Şiddet Kültüründe Şiddetten Arınmışlık – Foça Antrenmanı” kitabında yayınlanan yazının yeniden düzenlenmiş halidir.
[1] Anne Katrin Flohr, “Feindbilder in Der Internationalen Politik”, Münster 1993, s.23.
[2] Ursula Boos-Nünning, “Interkulturelle Erziehung als Hilfe zur Überwindung von Fremdheit” içinde: “Bundeszentrale für Politische Bildung, Das Ende der Gemütlichkeit. Theoretische und Praktische Ansatze zum Umgang mit Fremdheit, Vorurteilen und Feindbildern”, Der Spiegel Dergisi, 44/1990.
[3] Refah Partisi’nin genç bir yetkilisinin ifadesi. Alıntılayan; Frankfurter Rundschau gazetesi, 22.12.1995
[4] Walter Lippmann, “Die Öffentliche Meinung”, München 1964. Alıntılayan; Ulrike Schöneberg, Vorurteile-Feindbilder, Das Ende der Gemütlichkeit, age. s.38.
[5] Ulrike Schöneberg, “Vorurteile-Feindbilder, Wurzeln und Dynamik” içinde; “Das Ende der Gemütlichkeit, age, s.38.
[6] Dieter Lünse, Jörg Rohweder, Volker Baisch, “Zivilcourage. Anleitung zum Kreativen Umgang mit Konflikten und Gewalt”, Münster 1995, s.68.
[7] a.g.e., Anne Katrin Flohr, s.102
[8] a.g.e., Ulrike Schöneberg, s.39
[9] a.g.e., Anne Katrin Flohr, s.103
[10] a.g.e., Ulrike Schöneberg, s.40
[11] Frankfurter Rundschau, 03.08.1996
[12] a.g.e., Anne Katrin Flohr, s.87
[13] Alexander Mitscherlich, “Zur Psychologie des Vorurteils” içinde, K.D. Hartman, “Vorurteile, Angste, Agressionen”, Frankfurt 1975, s.10
[14] Karl-Heinz Bittl-Drempetic, “Gewaltfrei Handeln”, Nürnberg 1993, s.25